top of page
Yazarın fotoğrafıMustafa Burak Erkan

İŞÇİSİN SEN İŞÇİ KAL

Şairin dediği gibi işçisin sen işçi kal… Sermaye sahiplerinin çoğunun kafasında işçilerin, asgari ücretle çalışanların azami şekilde hayatı yaşaması, kendilerine bir konfor alanı yaratmadan sadece sermaye kazandırması yerleşmiş durumda. Konforlu bir hayat yok, çalışma fazlası ile var ama karşılığı yok, gelecek yok, umut yok, para yok ama emek fazlasıyla var. Sormak isterim bu modern kölelik değil midir?

Cem Karaca’nın o meşhur şarkısında olduğu o romandaki hayali gerçek yapmak isteyen milyonlarca Türk işçisi var. Ama ne yazık ki sömürü düzeninde kendi hayallerini gerçek yapmak bir yana dursun hayal kuramayacak duruma getirilen milyonlarca Türk işçisi var. O milyonlarca Türk işçisi didinerek, çırpınarak, canını dişine katarak, çaba gösterirken karşılığı zamlı hali ile yoksulluk sınırının altı. Peki o büyük sermaye sahiplerinin günlük harcaması kaç asgari ücret eder? 3-5 bin liranın hesabı niye işçiye giderken yapılıyor da gece ziyafetlerinde sadaka oluyor.


Komşusu açken tok yatan kimlerdendir?


Ne diyor Tevfik Fikret:

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!


Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını

Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini

Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.

Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...


Yiyin efendiler, sermaye sahipleri, Türk işçisinin emeğini yiyin karşılığını vermek dursun o sofralarda memleketin varını yoğunu yiyin. Ne de olsa bayram harçlığı pardon düzeltiyorum asgari ücret dişinizin kavuğuna bile gitmez. Lakin o işçiler üç kuruş para için sabahın köründe (Deyim olarak kullanmıyorum, özellikle kış ayında hava sabah 9’da aydınlanıyor.) kalkıp balık istifi gibi toplu ulaşımla işe gidiyor. Akşam da aynı durumda eve dönüyor. Tabiri caizse havanın aydınlığını hiçbir şekilde göremiyor, Sabah akşam karanlık, aydınlıkken de işinde helali ile üç kuruş parasını kazanmaya çalışıyor. Buradan işçinin aydınlığı bile emeğine gidiyor gibi bir metafor da çıkarmak pek tabii mümkün.

Halbuki bir memleketin kalkınması işçiden, köyden gelecektir. Lakin yanlış politikalar köyleri yok etti, sıra Türk işçisinde. Aslında ezilen Türk işçisi değil, Türk sermayesidir. Sermaye sahipleri büyük bir hata yapmaktadır, aynı gemideyiz, gemi mürettebatını yok sayıp onları ezerseniz ve yok olmasına göz yumarsanız, bir süre sonra gemi durur, fırtına gelirse su alır ve su alan gemi yavaş yavaş mürettebat ve yolcuları ile batar. Durumumuz budur.

Atsız’ın 1931 yılındaki yazısında:

“Turancılıktan Anadoluculuğa ve Marksizmden Faşizme kadar hangi içtimai akideye temayül edersek edelim, üzerinde çalışılacak bir saha vardır: Anadolu. Yükselmesi, artması ve kuvvetlenmesi lazım gelen bir kütle vardır. Türk köyü ve Türk köylüsü.”

Böylesine sert çizgileri olan Atsız’ın bu yazısı çok değerlidir. Memleketi düşünen herkesin ortak gayesi Türk işçisini ve emekçisini koruması gerekmektedir. Kurtuluş memleketin her bir yanın refahı ile topyekun olacaktır.

Ustam geldi sırtıma vurdu unut dedi romanları

İşçisin sen işçi kal giy dedi tulumları

Ustalar gelip Türk işçisinin sırtına vurduğunda bu “ezikliği” kabullen diyememeli. Türk işçisi elbet işçi kalmaya devam edecek ki kalkınalım. Lakin daha refahlı, geleceğe umutla bakan ve o romanlardaki hayali gerçekleştiren Türk işçileri ümidi ile.



KAYNAKÇA:

Atsız Mecmua 1, 15 Mayıs 1931: 3


0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

10 Kasım

Comments


YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN (4).png
YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN (4).png
bottom of page