Bir gün bir gün bir çocuk. Eve de gelmiş kimse yok çünkü annesi babası emekçiymiş. Açmış bakmış dolabı yiyecek çok da bir şey yokmuş çünkü ailesi zar zor geçiniyormuş. Evde bulduğu şekeri de sanmış ilaç. Okulda da çok bir şey yemediği için yemiş yemiş bitirmiş. Akşama da sancısı başlamış. Kıvrım kıvrım kıvranmış. Hastaneyi boylamış ama tedirgin olmuşlar tabii ki çünkü para için bebekleri öldürenleri duymuşlar haberlerde, ya onların başına bir şey gelir de…
Aslında çocukken söylediğimiz bu güzel tekerlemenin günümüze uyarlaması bu olabilir. Evet çocuk tekerlemesinden çok kaotik bir durumu anlatır gibi olduğu için herhalde kimse tekerlemeyi bu hâliyle çocuklara söylemez. Ama maalesef durum budur. Sabahın karanlığında kalkıp, kurtlar kuşlar uyurken çocuklar sırtındaki çanta ile okula gitmektedir. Akşam eve geldiklerinde ise gökyüzü hafif kararmaya başlamış olup bir şeyler yeseler, dinlenseler desek bir bakmışsınız sabahki gibi yine karanlık bir gökyüzü. Sadece okul teneffüsünde görülen bu aydınlık gökyüzünde nasıl aydınlık nesiller yetiştireceğiz?
Türkiye son zamanlarda yaşanan bu cinayetlerle sarsılması gerekirken yine gerekli tepkiyi veremedik ve bu olayların üstü yavaş yavaş kapanıp gidecek. Narin Güran, Sıla Bebek, Ahmet Efe Taşken, Şirin Elmas Hanilçi, yenidoğan çetesi kurbanı minicik bebekler…
Birini anlatsak içimiz yanacakken biz hepsini yaşadık. Ve sadece basına yansıyanı bu kadar. Türk ulusu egemenliğini çocuklara armağan etmiş bir devlet ve ulusken şimdi geldiği bu durum her bir ferdin kendini sorgulamasını gerektirir.
Küçük Prens’teki şu bölüm aslında bakış açımızı da sorgulatır: “Kaç yaşında, derler, Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor? Bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar.” Aslında bunların hiçbir önemi yok çünkü çocuk çocuktur. Irkı, dini, mezhebi, düşüncesi, yaşam tarzı vb. şeylerin önemi yoktur. Çocuk çocuktur. Keşke Gazze’deki çocuklar için verilen tepki bizim çocuklarımız için verilseydi. Çünkü Türk devletinin ve milletinin en önemli hazinelerinden biri gelecek nesilleridir. Ama bu geldiğimiz noktada nesillerimiz daha dünyaya gelir gelmez cinayete kurban gitmektedir. Ne için; sekiz bin TL(tapelerde geçen Türk bebek olsun diye bebeğin milleti ayrımı yapmış olsalar da net bir karar ve açıklama olmadığı için buna değinmiyorum).
Ailesi tarafından cinayete kurban giden Narin Güran zamanla unutturuldu ve şu an sadece ; “Narin olayı vardı ya, ne oldu ona?” soruları ile anlık akla geliyor ve unutuluyor. -Yazarken bile midemin bulanıyor- İstismara kurban giden iki yaşındaki Sıla bebek ise çok az bir zaman gündem oldu ve şu an kimsenin aklına dâhi gelmiyor. Sokakta tartıştığı kaçkınlar tarafından boğazından canice katledilen Ahmet Efe Taşken ise gündem bile olmadı, kimsenin umurunda değildi. (Belki de bunu gündem yaparak politik bir çıkar sağlayamayacaklardı.) Para istediği ve peşini bırakmadığı için Feriköy Mezarlığı’nda boğularak öldürülen Şirin Elmas Hanilçi’yse gündem arasında sıradan bir şeymiş gibi geçti gitti. Yenidoğan çetesi tarafından para için öldürülen bebekler. Anneler bebeklerini kucağına sağ verip tabutla alırken, bazıları daha kucağına alamazken para için bu yapıldı ve yine üstü yavaş yavaş kapatılıyor.
Gelecek nesillerini böyle heba eden bir toplum bugünü yaşamaktan ileriye gidemez çünkü ilerisi olmaz.
Yine Küçük Prens’teki gibi: “Bir gülün değeri, ona gösterdiğin özenle ölçülür.”
Comments